30 Mayıs 2012 Çarşamba

Üsturupsuz Hediye Çekilişi


Günaydın bilokcanlar!:x

Bugün bir ilk'e imza atmak için buralardayım uhua. Gören de bir okul,bir hastane,efenim bir rehabilitasyon merkezi yaptıracağım sanacak.Yok arkadaş o kadar parayı bulamadım henüz amma bugün rüyamın da etkisiyle bu biloku yazmaya karar verdim. Daha sonra, o rüya anlatılacaktır efenim. Her neyse, gelelim mevzuya. Bugün her blogger'ın da yaptığı gibi, bonkörlük yapıp, adeeeti yerine getirmek adına, birkaç tane hediyecik armağan edeceğim. Vuhuuu!

"Telekinesis Desteği İle Düzenlenen İlk Sürpriz Hediye Çekilişi'ne Hoş Geldiniz!"
#1

Lalalalala.

Hediyelerin ne olduğunu söylemeyeceğim. Adı üstünde sürpriz hediyeler.
Hediye-ler dememin sebebi, 1 kişiye 10 hediye vereceğim için değil; 3 kişiye hediye'ler hediye edeceğim,cümleye gel. Of tabi düz cümle kurmayı başarma konusunda kendimle çelişebiliyorum.
Taam,toparlamak gerekirse, 10 Haziran'a dek-ki önünüzde kocaman 11 GÜN var.

Bu durumda, ne yapmamız gerekir:
Klasiktir:

*** Blogumu izleyiniz.İzlediğiniz kullanıcı adını,mail adresini yorum olarak bırakınız.


*** Kendi blogunuzda, blogumdan bahsederek, çekilişi duyurunuz. Bunu da kullanıcı ad'lı yorumunuza iliştiriniz.


***Dilerseniz, + haklar kazanmak için, twitter hesabımı takip ediniz.+1 hak candır diyenler için, bu kaçınılmazdır.

Bi de bu kadar ueha. Öpücükler falan.

Hııı, çekiliş random.org ile gerçekleşecektir. Büyük noter Telekinesis huzurunda. uhauhea.

Kargoyu alıcı karşılamayacak, ben ödeyeceğim, ben ben ben. Alın terimle uheha. Neticede hediye, sünnettir yuehua.

İşte,ilk 3'ü seçeceğiz, bakalım ne cicilerimiz çıkacak. Bu arada, şimdiden söylüyorum, hediyelerim: Üsturupsuz'a yakışacak kadar güzeldir. Öhöm öhöm.

Bakalım, benim bu çekilişimle ilgilenen olacak mı?
Bühüüü regl dönemi, destek verin uehuha.

Öperim.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Anlık Zevk İçin Hayvan Alanlar, Gitsinler Kendilerine Vibratör Alsınlar

Çok uzun yazmayacağım, sadece çok sinirliyim.

Yazdıkça daha da sinirleniyorum ve elime bir bombalı alıp önüme gelene dalmak istiyorum. O kadar yani. Beni tanıyan, az çok takip eden ne kadar hayvansever olduğumu, öööle sktiriboktan bir hayvan aşığı olmadığımı, elimden geldiğince elimin üstüne bizzat kendimin kayayı çakacağımı da bilir. Hatta insan için ağlamayan ben, tek bir kedinin miyavıyla ya da taparcasına sevdiğim köpeklerin ulumasına dünyayı yakacağımı, gece gündüz ağlayacağımı da bilir. Evlat dediğim, bu yüzden gavur,dinsiz,Allahsız diyenlerle saç saça dalaşdığım anlar da az değildir. Bu da ayrı konu ama yeri gelmişken söyleyim; evde köpek beslemek haram ya da değil bu beni enterese eder, size giren çıkan birşey olmadığı sürece o bok kokan çenenizi kapatınız! O kadar dindarsanız, insanlara mıkmık akıl vermek yerine, kitabın da dediği gibi gıybet etmeden kendi hayatınıza bakınız!

Zaten bir de bu var, din diye mıkmık kafa siken o göttoşlar, din'in sadece ibadetten geçtiğini sanıyor. Tabiki farz olanlar var, haram olanlar var ama bir de "Yaradılan'ı sevmek var Yaradan'dan ötürü". Bu yaradılan sanırım sadece insan mahlukatı da değil.

Gelelim asıl meseleye, her gün sokakta gördüğüm binlerce sokak hayvanına yapabildiğim şey, gidip yanlarına onları sevmek, mama'larla su'larla onların karnını doyurmak ve yettiğince yatacak yer ayarlamak. Allah'ıma biiinlerce şükür ki, ailemin yaşamış olduğu sitede-ki İstanbul'da böööle bir site bulan varsa ya da olduğunu bilen varsa ses etsin taşınacayım-her aile hayvanlara can gibi bakıyor. Ancak ne yazık ki nerede bokluk orada çokluk hesabı, burada, Türkiye'nin belki de en kalabalık şehrinde, açlıktan kemikleri sayılan nice kedi gördüm. Neymiş o kediye ekmek verirlerse işte neymiş o kedi olurmuş 2 kedi sonra sonu gelmezmiş. mişmiş. Ulan bak sen gibi'lerinde sonu gelmedi, oysa sen de bildiğin sperm artığısın. Sonu gelmediği için böööle oldu ya. İbnenin evladı.

Her sabah ilk işim maillerimi kontrol ediyorum, tabi tivıtıra da uğruyorum, RT falan varsa belki bir faydamız dokunur diye. Ben cidden aman ben yapsam sanki sesimiz mi duyulacak, işe mi yarayacak diyen vurdumduymazlardan değilim, bundandır ki arkadaşlarım dalga geçer, nooolur şuna bir imza çak hacı dediğimde. Cevabım böölerine hazır: Açın da 2 santimlik sikinize, 3 cmlik memenize gülün! Ve işte, bloglar arasında bakmaya korktuğum, ama bir o kadar bakmadan geçemediğim bir blog var. Siz de bakarsanız, tıklayın, zaten kesin tıklayın!

Bu bloga girdiğim her an, kendimden bir o kadar daha nefret ediyorum. Kendimden nefret ediyorum, çünkü ben de o canlara zarar veren, onları siktir eden ırk'tanım. Okuduklarım karşısında kanım donuyor, elim ayağım buz işe 5 karış suratla gidiyorum, her an gözümün önünde o ekrandaki foto. Bok. Diyorum: Dilerim Allah'ım size de bunların bin beterini verir, evinize ateş düşürür de canınızı en koz halde acıtır. Bedduaysa beddua! Gücü mü kalır insanın! Vicdanın öldüğü an işte.

Ve derken, bugün RT ile uyandım. Uyandım derken, işte bu içimdeki canavar uyandı. Ne zamandır yazmamak için kendini tutan, sessizce kini yaşayan insandım. Ama bugün RT'de köpeğini vermek isteyen birisi vardı. Sebebi nedir ne değildir diye sordum ama ses gelmedi. Gelmesin de, sebebi ne olursa olsun aldırmayacaktım da, yalan değil. Kimseyi kınamam, kınamaya hakkım da yok ama bu neyin kafası be hacım!

Sen al, sonra besle, büyüt, hasta olunca ilgilen, tıraşa, aşıya götür. Gezdir, mama yedir, kakasını yoldan al, banyo yaptır, koynunda uyut. Evlat gibi bas bağrına. Sonra, adios.

Sebep?
Türlü sebepleri var ama en çok zoruma giden, yaşlanıldığı için sokağa atılan, kömürlüklere kitlenen köpekler. İşkencenin en ağırı, sevgisizlikle cezalandırılan köpekler. Sebep ne? Yok amk. Hevesleri geçti. Minikken, en şirin hallerinde foto'ları çekilen, Çekilen o foto'lar her yere konulan, sonra da hevesi geçince, zevk değil de uğraş verince hadi yallah denilen köpekler.

Lan ibnenin evladı, madem zevkine alacaksın, o zaman git kendine bir vibratör al. Zevkini yaşa. Sıkıldığında bir de tersten dene. Zevkin geçince bırakırsın, olan sana olur.

Böylelerine en müstehak aslında bunları sikecek biri. Sikecek, sonra hevesi gidince atacak. Felekleri şaşacak, yaptıklarına pişman olacaklar.

Ağır konuştuğum için beni yerden yere vurabilirsiniz, aldırmıyorum. Halden anlamadın da diyebilirsiniz ama kusura bakmayın ama benim annem babam belli. Vicdanım rahat, alnım açık.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Ne Kadar Çok Anne Diyorsanız O Kadar Çok Canınız Acıyor Demektir


Bugün anneler günü değil ama ben annemi çok özledim.

***

Bilmem nedendir insanoğlu, ilk annesine isyan eder, belki de en zor döneminde çıkarsız yanında bulunabilecek tek insan olan annesini hiç gözü kırpmadan kırar,yıkar,parçalar. Sonrasında, annesinin kollarına kendini atmayacakmış gibi annesini tek kalemde hayatından çıkardığını söyler.İlginç değil mi?

Düşünüyorum da küçüklüğümden bu yana en çok annemle vakit geçirdim,ta ki üniversiteye gidene dek. Üniversiteye gidince evden ayrıldım, bir daha da giremedim eve. İş nedeniyle orada burada yaşamaya başladım, sonra da malum son durak, buradayım. Zaten annem yola çıkacağımız gün demişti, sen çıktın ya bu evden şimdi, bir daha da zor girersin diye. Nasıl da tanır evladını. Oysa benim o evden kaçma gibi bir arzum yoktu, tamam, dürüst olalım, anne baba arasında poşet muamelesi görmekten bıkmıştım, biraz da bundan ötürü ülkeyi terketme arzum sonsuzdu ama anneme bir veda değildi ki bu. Gerçi annem anlamıştı, kendi kabuğumdan çıkarsam bir daha gerisin geri gelmeyeceğimi, gelemeyeceğimi.

Yanlış anlaşılmasın, ailemle dargın değilim, dahası başımın tacıdır anam,kardeşim. Ama işte öyle kazın ayağı öyle değil, ekmek derdine, yaşam bokuna bir ordan bir buraya savruluyor insan, elinde değil işte. Ama ben annemi fena özledim.

Annemle tartışma sebeplerimiz genelde maddesel nedenler üzerine dönüyordu, parasız kaldığımız dönemlerde peder beye çıkışamadığımdan,daha doğrusu çıkışlarımızı duymayacak kadar bencil olan yaradılma nedenim yüzünden anneme çıkıştım hep. Son ana kadar bekleyip sadece neyin var kuzum dediğinde ona sarıldım, ona haykırdım. Pişmanım. Keşke dediğim anlar işte.

Zaten herkesin bir keşkesi vardır, yok diyen bok yesin, benim de keşkem annem. Keşke ona bağırmak yerine, içime bağırmaya devam etseydim. Ama işte. İnsan darlanınca en yakınındakini kırıyor. Ne yapayım demek olmaz ama olay bu. Ah annemi çok özledim.

Onlardan ayrı kaldığım dönemleri düşününce, onlara birşey olacak diye ödüm bokuma karışıyor. Ama'ların amk!Ama hayat, ama iş, ama it, ama göt, ama am...Keşke'ler başlıyor ya.Sıçayım!

Siz de annenizden uzaktayken ya da kardeşinizden ya da özleyeceğiniz babanız varsa babanızdan, onlara birşey olacak korkusu yaşıyor musunuz içinizde? Ben bildiğiniz yusuflardayım, bundan ötürü günde 783820375 kere arıyorum, en kötü bir mesaj. Abartıyorum belki ama 3-5 saniye de olsa yetiyor seslerini duymak.Öyle.

Oysa her insan ilk annesini gözden çıkarır, ilk annesini harcar.
Mesela, koca buldum diye evden kaçanlar. Büyük konuşmayalım da, lan ana bu hangi sike denk düşer? Dilimi ıssırdım gerçi, kınamamak gerekir, hani ayet de var ya, kınadığın başına diye. Ama işte anne lan. Anneme isyan ederim, haykırırım da annem işte, en rahat onunla olurum yalan mı?

Düşününce, en acı anımda bile anne diyor insan. Zaten ne kadar çok anne diyorsa insan işte o kadar çok acıyor aslında. İnsan neden ağlarken anne der? diye araştırdım dün gece, abidik gubidik şeyler yazıyor, işte insan doğası, işte ağlarsa anam ağlar mantığı. Yok ya. Bunlar işin süs tarafı. İnsan özüne,kaynağına dönüyor,kabuğuna kapanıyor ondan. 9 ay karnında taşıdığından değil de, o göbek bağından ötürü annesine dönüyor,huzurunu arıyor. Sığınıyor.

Ohaaa lan diyebilirsiniz ama ben anne olmayı Allah'ın mükafatı olarak görüyorum, Allah'ın yaradan olma gücünü, artık neyse işte, yanlış cümle kurmayayım da zaten bu tür cümleleri kurmak zordur, demem o ki Allah'ın yaratma gücünden annelere de lütfettiğini düşünüyorum. Bundan dolayıdır belki de anne olmak lan. Anne olmayı belki de bundan dolayı çok istiyorum.
Annem gibi. Tabi daha az dırdırcı, belki de daha az. Yok ama illa ki anneme benzeyeceğim, herkes annesine benzer zaten. İstisnalar vardır elbet ama herkes annesine kızar, annesi olur.

Annem.
Çok özledim.

İlk erkek arkadaşımdan sonra, malum biliyorsunuz, yıkımdı benim için, çocuktum, çocuk saflığıyla daha az mantıklıydım, sevgi herşey diyordum, gerçi onca yıl geçti, hala sevgi esas, sevgi herşey diyorum, bu da benim çocuk halimden ama o zaman ulan bildiğin yeni yetme sümüklü. Her neyse, ağladığım anlar oldu haliyle, canım acıyınca, kendime kızarak. Ulan kendi babası ağzına sıçar, el oğlu neden aldırsın, kendi canın sıçtı bıraktı, el oğlu bu ağlama acizleşme dediğim dönemlerde annem çok kızdı bana, o kızdıkça ben ondan uzaklaştım, kırıldım ona, bana kızdığı için, beni anlamadığı için. Ama insan anlıyor ki, annemin de canı acıdığından kızıyor, ağladığıma kıyamadığından. Çocukluk işte, çok kızdım, beni anlamıyor diye. Gerçi kızmasına aldırmadan, ona koştum, ona sarıldım, sığındım, yavrusuydum, koynunda uyudum.

Hani derler ya, anne olunca anneni daha iyi anlarsın diye. Böyle birşey cidden varmış, hamile kalan, hamile olan, bebeği doğan, anne olan işte özetle, herkese, her arkadaşıma sordum, herkes aynısını söylüyor gözleri dolu dolu. Hatta geçen gün bebeğini ilk kez ultrasonda gören arkadaşım, ultrason ekranına yapışıp öyle kalmak istedim dedi.Ağladım. Akrep kadını olabilirim ama aşırı duygusalım, kimse inanmasa da. Akrep hatunu sadece kıskanmak ve seks için doğmamıştır canlar, ööle.

Derken, insanın canı acıdıkça daha çok annesini anarmış. Canım acımıyor ama annemi özledim.
Annem benim ya.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Aşk Dediğin Bir Meyveye Anlam Yüklemektir

Yazın geldiğini bugün anladım desem, yalan olmaz. An itibariyle yeşil ekşi erikleri, tuza banmadan katır kütür suratımı ekşiterek yiyorum. Tabisi Survivor açık, Nihatcım çamurların içinde belenerek daha bir kaslı mı ne? :* Bu arada, affedersiniz ama kafamızı sikti bu korna sesleri, zonk zonk nereye kadar kardeşim? Şimdi, bunu yazdık ya, kesin taabiiii siz şampiyon olamadınız ya, laf ederseniz gibi bıkbık yorumlar etmeyin özelden tüzelden. İnanır mısınız bilemicem ama ben harbi harbi bu maç sonrası abartı kutlamalara karşıyım. Hangi takım olursa olsun- ki kendi takımım şampiyon olsa bile- bu kadar kornaya, bu kadar kafa sikmeye dayanamıyorum. Taam, bravo, ama yetti gari. İnim inim haykırmanın, tabiri caizse anırmanın manası nedir? Bu da kafa yani, saksı değil ya!

Ayrıca, bugün epey de yoruldum. Bahar nezlesi olanlar bilir, kullandığınız o alerji hapları, antihistamanik midir ne skimse işte onlar, resmen kafa yapıyor, hani kendime aynada bakıp ula bu neyin kafası taamk dediğim anlar, az değil. Bu kafayla işte full performans, ayakta sürekli sitent ap tadında. Fena. Olsun,gücümüz yerinde de, yine kanım çekiliyor sanırım, bütün eklemlerim ağrı sızı. Her gece n'oluuuur diye inliyorum yatakta sessizce. N'olur acılarım dinsin diye. O kadar çok sızım arttı ki şu an bile parmaklarımı hissedemiyorum. Hani böyle her bir bükümü kesiliyor gibi. Kas gevşetici ve dahasını kullanmaktan sidiğim koyu sarı. Güya günde 3 litreden fazla su içiyorum ama hala hastane gibi kokuyorum, yaş kaç, resmen çürüdüm. Fak!

Yarın Ales var bu arada, malum 2 sene geçerliliği olan bu zıkkım sınava yeniden giriyorum, zıkkım diye mübalağa ettim ama artık sınavlardan bıktım valla. Hele bu sene bütün sınavların mı geçerliliği biter kardeşim, pes diyorum, ota boka girmekten, oraya buraya para yatırmaktan var ya! Şimdi buradan eğitim sistemine fena bir saydırırdım da neyse, sabahın en kör saatinde sınav var, bi de teeeAllaaam İstanbul'un en ücra köşesinde, hani filmlerde adını duyduğumuz bir mekanda. Oraya gitmem için 3-5 vasıta değiştireceğim de pofunzaytingen.Derken, gittik diyelim o kadar saat matematik falan. Amma şikayet ettim ha, yaşlandıkça anneme benziyorum, bu iyi birşey de Ya Rab dırdırcı kısmını almayayım lüüütfeeen! Aksi halde, kendimi kesebilirim.

Harbi yaz mı geldi laaaayn? Erik ne de gösel kütür kütür.

Bi de kayısı çıkarsa.
Var ya.

Küçükken, yaz gelmeden bu aylarda işte, bağ evine giderdik. Yazı orada geçirmek adına. Çok sıkıcı gelirdi, şehre sadece 20 dakka uzaklıkta olsa da 1 sabah 1 akşam gelen tek 1 otobüs vardı, öyle aman aman birşey olmadığı sürece şehre de gidilmezdi. Evin erkekleri, dayımlar,kuzenler,abimler falan şehirden ekmek, karpuz falan alır gelirdi, zaten karpuz kavun et falan da öyle alınır, kilerde saklanırdı, ekmek biterse de sac üstünde hamurdan ekmek yapılır, oh. Biz de işte anteni süper ayarlı Tv karşısında, sonracığıma bağ evleri arasındaki yapılan günlerde ve işte iskambil kağıtlarıyla 3-5-8 falan atarak zaman geçirirdik. Genelde çok sıkılırdım ben, tek başıma ya da kardeşimle kalınca yapabileceğimiz şeyler kısıtlıydı malum. İşte, uyumak, uyumak, kitap okumak, Öss'ye hazırlanmak, yine uyumak falan. Ha bi de, tabi her sabah erkenden uyanıp eski 2 katlı, tuvaleti bile dışarıda olan evimizi yıkamak. Sıkıntıdan resmen ölürdüm. Zaten her gece, fare, akrep gibi hayvanların çıkması olası, olasılığı yüksek bu evde neden olurduk anlamazdım.

En sevdiğim şey, toz toprağa alerjim olmasına karşın,maile tarlaya,bahçeye dalmak, kayısı, erik,dut, elma, armut,kiraz toplamak,üzüm kesmek ve sebzeleri sulamaktı. Rahmetli anneannecim, elime 1 sepet verir, kendisi de 1 sepet alır, beni yanına katardı. Kayısıları toplamak için. Amma kayısılar toplanamayacak kadar çok olduğundan, annemleri de çağırıp 1 çarşaf eşliğinde o koca ağaç sallanırdı. Sallananlar güzelce toplanır ve çeşitlerine göre ayırt edilirdi: Reçellik, yemelik, kurutmalık, marmelatlık ve pestillik.

Akşamları, bütün aile dama çıkar, çay demlenir, kurutmalık kayısılar leğenlere dökülüp tahtalara açılmaya başlanırdı. Öyle severdim ki kayısı açmayı. İçinden çıkan çekirdekleri çekirdekçiye satar, para kazanırdım. 3-5 tela birşey ederdi ama işte çocukluk. Her kayısıyı boyutuna göre açardım, herkesin kaçtığı bu iş bana öyle bir zevkli gelirdi ki. Diyorum ya çocukluk. Ama ne güzeldi. Sohbet, çay, serin hava, kayısı, bağ, anneannem...

Sonra;
Anneannemin sağlık sorunları çıktı. Sonra da zaten...

Ne bağ kaldı ne kayısı.
En son gittiğimizde anneannem sağ'dı. Ah babam ah sen bu bahçeleri böyle göreydin, ah bizim bahçemizde ot mu barınırdı, ah babam sen gittin hozan oldu, her yan çorak oldu diye içlendi ve zaten bir daha da bağa gidemedi, gidemedik.

Oysa, ne çok severdi, kuyudan çektiği buz suyu içmeyi, ev önünde o eski sedirimsi yerde çay içmeyi, içerideki sedirde uyumayı, yukarı katta çay içip örgü örmeyi...

Nereden geldi lan aklıma. Ben...Anneannemi çok özledim.
Çok.

Yaz geldi ya, erik de çıktı.
1 sene olacak, gitmeyeydin keşke.
Nur'lara sarıl.

11 Mayıs 2012 Cuma

Üstüne Para Versek Az Biraz Daha Mutlu Olsak!

Bildiğiniz üzerime bir ağırlık çöktü,oysa bilindiği üzere bugün raad:kasma kardeş günlerimden birindeydim-ki epey epey epey kasıldım. Bugün sabahın kör saatlerinde uyandım yine, sonrasında evi bir temizle, orayı burayı toparla:çamaşır,bulaşık yıka derken resmen
-- yaaa-muuuul-dum!

Yok yanlış anlaşılmasın, ben bizzat kendim gündeliğe giden ablalar aşık atabilecek performansa sahibim,kendim diye söylemiyorum ama fenayımdır bu işlerde,2 saatte bütün evi tertemiz yapar,halılar,camlar,kapılar,yemek falan derken...ooo kendime hayran kaldım,maşallah kendime amma amma hacım bu polenler var ya ağzıma yüzüme sıçtı resmen. İnanılmaz. Tam çamaşırları asıyorum,hapşu, bulaşıkları yıka, eline değen deterjan kaşındırsın, hapşu, yogh efenim halıyı süpür derken hapşu ve sıç.

Temizlik'ten sonra 8 metre yatış:raadla:kasılma:dizi izle yapacaktım kiğ: olmadı.
Ani bir sıçrayışla öd ve bok arasında kalakaldım. Mr.Peder geldiğinden ötürü, hop zıp derken, 1 saat içinde aldığım duş suyuna denk gelen ter attım dersem, yok abartmam.

Nedir bu göt korkusu,bilemedim.
Malumane ev olaylarında hala sorun yaşadığım için, çok samimi olmasak da kendisine olan saygım ve saygıdan gelen bazı şeyleri söylememe durumum, of işte. Nasıl derim, babacıııım ben sizin damata yakın yerde kalıyorum, sana sööölediğim adresten taşındık diye. !!! Klasik baba-kız durumu belki de. Klasik olan bu mudur bunu da bilemedim ama, işte durum bu. Derken bir koşturma içerisinde, babamla görüştüm. Şaka maka, babam yaşlanıyor. Her geçen gün, saçları daha bir beyaz, ne bileyim, kendisi daha bir yorgun.

Oysa, babam sanki hiç yaşlanmayacak gibi gelirdi. Uzun boylu, fit, her daim atletik, her daim koşan zıplayan, ev içinde ayrı, ev dışında ayrı şık halleriyle, konuşurken yaptığı tonlamalarıyla, babam her daim genç, her daim stil. Tabi hala genç, 25 yaşında kızı olmasına karşın, henüz 45'lerinde. Ama her geçen gün daha mı...

Pof neyse.

Bugün ekstrasında, ilk kez kendi saçımı kendim boyadım. Taam, Sevdiceğim'in de fısfıs desteği olmadığı değil ama bizzat kendim o köpük boyaları alıp fısfıs sıkıp boyadım.Sonuç:Harika!Kesinlikle öneriyorum, kuaförlere 732205483 tela verip de 1 ay sonrasında dipten çıkan sarıları göreceğime, yıl olmuştur ailecek imece usülü boyuyorduk saçımı, amma malum burada tek olunca, iş başa düştü. Mırınkırınmırınkırın yapsam da ı ıh taam dedim, yanacaksa yansın diyerek gemilerimi kendim yakarım ama hocam saçlar 1 numero. Sarılar, ışıltı tadında. Kahvenin o seksi tonlaması. Taam, giderlendim.

Bu arada tam tamına -2nokta7 kg vermiş bulunmaktayım. Yemekten kesmeyip, kebaplara veda etmeden, sadece ekmeği daha az işte günde 4 dilim yerine 3.5 dilim yiyerek uhea yiyerek ama sidik torbamın delindiğini hissederek yağlarımı eritmeye başladım. Tabiiii bu kilo kaybına neden olan saygıdeğer(!)iş arkadaşlarımın da etkisi çoktur.

Ne mi oldu?
Annem valla ben anlamadım, cidden. İnsanlarda sidik yarıştırma aşkı nedir birader? Her durumda, siki olan kazanacak, sidik torbasının ebatı da tabii bu durumda önemlidir amma hani amaç ne? 1.'ye 1 yıllık ücretsiz prezervatif mi verecekler? Geçen hafta sadece işe gittim geldim ve kendime düşenlerin en üst seviyesini yaptım,abartmıyorum, herkese -5 mesafede durarak olabildiğince cool ve bir o kadar da yalan gülümsememle işime adadım kendimi veeeee bekledim. Bekledim,bekledim,bekledim veee n'oldu? Geçen hafta mıkmık yağlama yapan hatun ablamız, bikbik diğerlerinin arkasından atmaya başladı, ben de sakince dinledim ve son darbeyi gayet de safa yatarak yapıştırdım: Sadece gülümsedim!

Bunda ne var la diyebilirsiniz ama gülümsemelerin anlamlarını ben onlardan öğrendim, yüze gülüp de kuyu kazmaları, insanı dışım dışım dışlamaları ben onlardan öğrendim. Haksız yere haksız kişiye hak verilmesini de onlardan öğrendim, ama uyguladım mı? Asla.
Ben ki...

Taam, gücüm yok.

Bu arada, kilo vermekte zorlanma sebeplerimi, düzeltiyorum, ani kilo alış verişlerimin nedenini öğrendim. Lanet gitsin ki, beni bezdiren kansızlık. Az önce, epey araştırdım ve kansız olan hatunların, ki çoğu hatun kansızdır falan narası okumayın bana benimkisi harbi kansızlık da , işte kilo alıp vermeleri zormuş. N'apsak? Çayı mı azaltsak, ekmeğe katık yaptığım peyniri ne ile tüketmeli peki? Oralet ile mi?

Fak.

Hayat ne zor lan!

He valla bacım.

Feyse girdim az önce, girmeseydim. +4 arkadaşımın evlendiğini, 1 arkadaşımın ise boşandığını gördüm. +4'ün götünü siksinler de boşanan arkadaşıma çok üzüldüm. Kendisiyle aynı ortaokul lisede eğitim aldık, liseden sonra, babası okumasına izin vermeyince 1 sene içinde evlenmişti. Üniversiteyi kazanamadığından değil, çok sevgili babasının işletme okuyup da n'olcaksın sen laflarına dayanamadığı için bir nevi atar göstermişti ama evlenmesi resmen şok etkisi yaratmıştı, uzun süre çoluk çocuk yokken, pat diye bir evlat -ki Allah bağışlasın- ve sonrası...

Oğluşuyla tek başına kalakalmış arkadaşım. Ailesi pek de olumlu bakmamış boşanma olayına, sanki kızcağız kendisi istedi. Öküzvari kocasının dayaklarına dayanmak zorunda olduğunu nasıl da anlayamadı. 3.5 yaşında oğlu ve kendisi. Hayat zor ama. Demiştim.

Yalan dünya işte.

En Yaratıcı Anneler Günü Hediyesini mi Arıyorsunuz?


Anneler Günü’nün en yaratıcı hediyesini aramanıza artık gerek kalmadı. Vestel'in bu yılki Anneler Günü’ne özel tasarladığı Anne Bak N’aptım Facebook uygulamasıyla, annenizin sevinç gözyaşları garanti :)

Malum, sosyal medyanın popülerliği arttıkça, “kaç yaşında olursa olsun, yeter ki gözümün önünde olsun” diyen annelerimiz, Facebook’ta da “arkadaşımız” oldular. Bir hesap açar açmaz da genelde yaptıkları ilk iş, profil ya da kapak fotoğraflarına biricik evlatlarının resimlerini koymak oluyor.
İşte buradan yola çıkan Vestel, Fa
cebook sayfasındaki Anne Bak N’aptım uygulaması ile kullanıcılara, Anneler Günü’nü Facebook’ta “anne stili” kutlama şansı veriyor. Vestel'in bu uygulamasıyla, Anneler Günü kutlamanızı Facebook kapak resminize taşıyıp, annenize olan sevginizi dünyaya ilan edebiliyorsunuz. İsterseniz kendi annenizin fotoğrafını şablonlara yerleştirerek kendinize özel bir tasarımla, isterseniz de önceden hazırlanmış tasarımlardan birini kullanabiliyorsunuz.
Üstelik, annesi için tasarım yapanlar çok özel bir indirime de hak kazanıyor. Bu Anneler Günü’nde an
nesine en yaratıcı hediyeyi vermek isteyenler buraya:

http://gid.io/AnneBakNaptim

Bir bumads advertorial içeriğidir.

4 Mayıs 2012 Cuma

Kendi Kendime Yazdım, Çizdim, Kızdım

İnsanlar bu saatte dışarı çıkarken ben her zamanki gibi Cuma klasiği evdeyim. Zaten imamla yarıştığım için, Cuma'ları evdeyim hep. Gerçi bu durumdan şikayet eder gibi dursam da evde olmak güzel. Zaten içimde taşıdığım türlü karakterlerden birisi de 80's stayla ev kızı. Hani temizliğini yaptıktan sonra, duş alıp uzanarak dizi izleyen, dinlenmek için çay demleyip eskimiş pijamasıyla götünü yayan kız.Hoş'um ama.

Beni tanımayanlar beni kop kop alemlere akıyor sanıyor da tanıdıktan sonra şaşırıp da kalıyor. Öyle ana avrat dümdüz giden kişinin bööle kendi halinde bir hatun olması nedense bazılarına anormal geliyor. Aslına bakarsanız, kendi halinde(!) kısmını biraz abarttım. Öyle pek de kendi halinde sayılmam aslında, burdaki laf yetiştirme hızım neyse gerçekte de öyle ama. E ne diyordum, adını Orosbu Feriha koydum'u izlerken, Trt'deki Star Wars'a geçişin bünyeme verdiği etkiyle, uykum geldi.

Bugün tivitırda binlerce kez yazdığım gibi temizlik falan resmen ameleydim. Götümden gözümden ter aktı, oramı buramı çarptım, morluklara morluk kattım.Zaten eklem ağrılarım artmaya başladı, diş eti kanamalarımda.Sıç! Derken, ne diyordum, sonrasında götümü yaymaya hazırlanırken, açlığa dayanamayan bünyemiz, yemek zilini çaldı. Bir fasıl meydana kadar gittik Telekinesis'imle. Alt eşofman üst mont en alt babet mode:on fena rezillerde. Kim aldırır. Yanımdaki adam, görselliğe sıfır, iç huzura 10 numero verdiği için, tam da meydana yakınlara oturduk, oturur oturmaz, içimdeki Ivana Sert'i ortaya çıkardım. Bu olmamış, şu olmamış, aaa bu ne giymiş, falliğe bak derken, yandaki kahkahayla sakiiin kızım dedim. Ama abi ya, millet napmış? Avrupai görünüm dedikleri ya da ne bileyim moda dedikleri rüküşlük müdür? Taytın altı, tül. Altına çingene pembe terlik of. Kadın gözümün önünde. Allaaaam diyorum.

Ve, bilokcan, hatunların sokakta sigara içmesi, sakız çiğnemesi ve mümkünse telefonla konuşmaları engellenmeli. E tabi bi de mümkünse, 1milyoncu'dan aldıkları parfümle yıkanmaları. Doğaya zarar. Ozonu deler kardeşim.

Sonra, resmen beni sürükleyerek meydandan uzaklaştıran Sevdiceğim, beni markete soktu. Market dediğin klasiktir.Bim. He tabi, bizim yurdum insanı Bim'den alışveriş yaptığını bile inkar edecek kadar sosyete olduğu için, tuhaf geldi mi? Bir arkadaşa Bim'e girdim,bişiii istiyon mu laa demiştim de onla buluşmadan, beni fena avam fena ay kroish ay çok fena fakir bulmuştu. Sağolsun. Derken, et met cips kola kilit aldıktan sonra, Bimci abilerin dinci olduklarından mıdır nedir poşet konusunda cimriliğe düşmesi iyice beni gerdi.

Çıktık, gelirken, yeşil sermayenin ne kadar da zengin olduğunu düşününce, önümde yürüyen kafasında göccü marka gözlüğü,elinde kartonstayla poşetleri ve dar-acık kotuyla yürüyen ablayı gördüm. Ağzındaki sakızı çürütüp ağda mı yapacaktı yoksa sıkıntısı vardı da sıkıntısını sakızdan mı alıyordu anlamadım ama ah amk para dedim.

La harbi bunlar nasıl zengin oluyor? İşin sırrı, Allah yürü ya kulum demiş olması değildir eminim. Ve sonrasında, Migros'a uğra, eve gel, yemek ye, tivi izle işte.

Fena uyku bastırdı yine. Yahu ben bu post'a neden başlamıştım?
Hı, konuyu fena saptırmışım.
Sonra anlatayım, mesela 3 dakka sonra.

***
Geçen gün bankaya gittim, para çekecektim.
Sıra numarasını aldıktan sonra beklemeye başladım. Benden birkaç dakka önce sıra numarası alan kişiye gözüm ilişti. Sonra, baktığımı fark edince gülümseyip ona ters bir yere oturdum. Kendisi, bir bayandı. Belki de annemden büyük 50 yaşlarında bir teyze. Gözüm ilişti diye epey bir sövdüm kendi kendime. Teyze, cüceydi. Cüce demek biraz ayıp oluyor biliyorum ama tam olarak ne diyeceğimi bilemedim. Bize göre daha kısa ve daha minikti. Tabiri caizse tam bir lahana bebek boyundaydı. Zaten saçları da öyle kıvırcık. Durumunun olmadığı o kadar netti ki bankada ne işi var diye düşünürken, o bankanın emeklilere göre bir alternatif hesap mı ne yapmış onu dinledim, yanımda oturan gayet sağlıklı öküzbeyamcadan. Teyzeye göz ucuyla baktım. Cidden cep kadın'dı. Acaba ne yapıyordu bu hayatta? Biz bile, biz ki çok şükür sağlıklıyız, zorlanıyoruz. Acaba o?

Sıra ona gelince, veznedeki beyfendi o kadar iyi davrandı ki, teyze ayrıldıktan sonra neredeyse herkes o beye teşekkür ettik. Teyze sadece 319 TL çekti. Devletin ona engelli diye bağladığı maaş. İçim cız etti. Cız ne demek. Fena. Akşama kadar beynimden o cızırtı o sinsi ağrı gitmedi. İçime işledi. 319 TL ile belki de kira verip hayata tutunmaya çalışan bir teyze. Üstelik engelli. Cüce olmak engelli olmak mıdır aslında? Tabi değildir ama, Türkiye'de bu böyle. 1 Converse 1 Levis parasına bir hayat.

Bunu neden mi şimdi anlatıyorum?
Meydandan uzaklaşırken, önümüzde yüzünü görmediğimiz ama saçları sarı olan bir abla yürüyordu. Yürürken resmen, hayata karşı durup ben burdayım diyordu. Böyle dediğine eminim. Kendisine bakıp da onu rahatsız etmek, insanlık haklarına saygısızlık etmek istemediğim için etrafa baktım, bakmaz olaydım. Meydan da oturan bütün kırolar,bütün apaçiler ve apaçi olmayan bütün zihniyeti bozuk, cahil insan tayfası bayana bakıyordu.

Bayanın tek bacağı diğerinden kısaydı. Fark edilebilen bir yürüyüş zorluğu vardı ve sonra dikkatle bakınca bizde dönen belin onda dönmediği ve beldeki eklemin asıl sıkıntı olduğu belliydi. Zorlanıyordu, açık ama değneğe güveneceğine kendine güvenip başı çok dik yürüyordu. Helal olsun! Ve bizim mal teyzeler ve ablalar ve mal apaçiler ve mal orospu çocukları sigarasını duvara dayanıp içen amcalar, bayana bakıyordu.

Bu dik dik bakmayı ne zaman keseceğiz acaba? Onları da bizden farksız görüp, engelli olmanın normal olmakla aynı olduğunu ne zaman anlayacağız acaba? Küçükken, annem asla ve asla engellilere, sandalyede olanlara, yani bizden farklı olduğunu düşündüğümüz kişilere dik dik bakmamamı ya da onlarla alayvari konuşmamı öğretmişti. Normali zaten bu değil mi? Ama herkes annem mi? Değil. Eğitim şart dedikleri bu mu acaba?

Söylemişimdir belki, zamanında annem malum ailevi nedenlerden dolayı felç geçirmişti. Lokal felç denmesine rağmen, felç ilerlemiş ve bedeninin bir tarafına tamamen zarar vermişti. Sonrasında, evden çıkmamış, sadece hastaneye git-gel'e maruz kalmıştı. O dönemde, en sevdiğim akrabalarım olan, baba tarafım, am görmüş abaza gibi anneme manevi açıdan yüklenmiş daha da köstek olmuşlardı. Şükür ki annem sonrasında, zorlu tedavilerle iyileşmişti. Derken, aile içi şiddette sınır tanımayan babam yüzünden 2.felç gelmiş, bu sefer tedavisi daha ağır bir döneme girmiştik. O dönemde anneciğime iyi gelen güneş, annemi daha da kötü ediyordu. Güneşlensin diye parka gitmemiz, türlü bakışları ve bitmek bilmeyen soruları ortaya çıkarmıştı. Anneme öyle bir bakış atıyorlardı ki, küçücük ben'im üzerinde bıraktıkları etkiyi hala hissederim. Of. İçim acıdı. Şükür ki annem dipdinç. Ne diyeyim, Rabbim herkesin gönlüne göre versin, ettiklerini bulsun herkes. Töbebismillah.

Velhasıl kelam o dönemden sonra, daha bir dikkat eder oldum. Destek çıkabiliyor muyum, onu da Allah bilsin. Düşününce;

Selülitim varmış. Sikerim.
Basenlerim daha dar olsaymış. Sikerim.
36 beden giyseymişim falan. Hı anan zaa :x 38*40 arası olmak da iyidir.
İşte saçım uzasa, işte dişlerim inci gibi olsa, yüzüm bebek olsa. Hı fı zı.
Bi siktir git Üsturupsuz, yürümek bile nimet. Bokunu çıkarma.
Taam,kesiyorum.

Yaz Tahtaya Al Haftaya

Fotoğrafın anlamı yok,sevdim. Zaten terkedilmiş yerleri hep severim. Korkutsa da.

Önce özür dileyim: Valla klavye başında epey tembelleştim, ancak iş yerinde o kadar çok klavye kullanmak zorunda kalıyorum ki eve mecalim kalmıyor. Zamanında bana gelen mim'lere hemencecik cevap vereydim, sabahtan beri Doktor'un "ulan hangi mim lan acaba bana gönderilen la skiiiim" şeklinde blogunu baştan aşağı 382802905783 kez incelemek zorunda kalmazdım. Gerçi yeniden yeniden okumak hoş oldu da la gözlerimi siktim attım. Derken, yaptığımız yorumların 21 Nisan'da olduğunu görünce bu mim'leri buldum, valla yeniden özür ola! Öpüşelim de barışalım:*

Ve 2 mim'i kendi üzerime alındım. Başlayalım;

Varan 1

1)Blogunu ne kadar sıklıkla kontrol ediyorsun?
Valla her gün. Her gün eve gelince ya da iş yerinde fırsat bulursam, gizli saklı. Okuyooom ben ya modunda gibi görünsem de okuyorum da yorum yapmaya ya mecalim kalmıyor ya da uygun ortam bulamıyorum. Ama her gün aralıksız.Net.

2) Blogunun en çok neresini seviyorsun?
Hı? Pardon? Zaaa anan. La ne? Taam. En çok "THE ONE" kısmını seviyorum. Oldu mu?

3) Bilgisayarda vaktini nasıl harcarsın?
Of rapor. Of soru. Of analiz. Of of of.İş.
Dizi.Tivit.Yasemin falan işte.

4) Şu sıralar dinlediğin müzik?
Soru sanki biraz nasıl derler, hııım eksik mi? Müzik ne? Müzik türü mü? Şarkı mı? Grup mu? Şarkıcı mı? Anlatım bozukluğu. Üzgünüm.Sinirlendim.

Varan 2

Diziler hakkında yazmalıymışım. İzlediklerim.
Ama ben fena çok izlerim. Hanisi yerlisinden yabancısına.
8 şey diye bir kriter var ama ben birkaç yazsam. Siz benim sayısına uyma eksikliğimi mazur görün piliss.

* Zombi,vampir,büyü,cadı.
Korkuyorum birader, bu dizileri izlerken bildiğin altıma sıçıyorum. Hem de ne sıçış. Gece tuvalete falan da gidemiyorum ama buna rağmen izliyorum. He erteleyerek izliyorum, mesela Supernatural'e yeni başladım,herkes bilmem kaçıncı sezon kaçıncı bölümdeyken, ama ben sıçma mode:on şeklinde.Yine de izliyorum.Aralarında şu en babası dediğim yok ama Jensen çok baba la!Oyhş!

* Drama,klasik,gerçek yaşam.
Bu da ayrı bir dal.Dizi seçiminde kıstaslarımdan birisi.Her ne kadar gerçek yaşam'la tarih'i birbirine karıştıran bir toplum olsak da ben gerçek yaşam yani biyografik eserleri her daim daha çok seviyorum,tarih'i yanıltarak veriyorlar neticede.Bkz:Hürrem ve memeleri.Sülüman'ın bağ tutmaz uçkuru.Halife olan bir padişahın dini es geçip kendi evladını öldürmesi. Taam, gerçek yanları var da ulan bu kadar seks kokan tarih olmaz.Olasıdır ama gözüne gözüne sokulmaz.Bundandır; tarih out.

* Eski Roma,Yunan mitolojisi,Krallıklar.
Bu da baydı. Taam, anladık, adamların konuları iyidir de abartınca boku çıkıyor, neticede ne Yunan ne de Roma kültürü sadece seks üstüne kurulu değil. Taam, neticede izlenme oranı için bu tür minik(!) şeyler gerekli de ulan her yakışıklı erkek de gay değildi ya. uheha. Derdime bak. Vay amk. Taam, ama seviyorum yine de, yalan olmasın bu tür diziler de hoş, giderli.

Ne kadar sığ adamım la.Güzel mim'e ne yazdım.
Affet beni dooooktor.