7 Mayıs 2016 Cumartesi

Bu Yazıyı Okumayan Kalmasın!



Yaşı başı almış, 30'una girmiş biri olarak artık hayata daha sert bakan biri oldum. Eskiye nazaran daha az umut eder oldum. İnsanların ciğerlerinin gerçekten de beş para etmediğini anlamanın verdiği huzursuzluk mu yoksa siktiri boktan dünyanın sikik düzenini değiştiremeyeceğimi bilmem mi beni bu kadar nefret dolu, bu kadar gergin yaptı bilemiyorum.

Şu boktan hayatta sadece ailem, köpeklerim ve bazı dostlarım haricinde herkese karşı duvarlarımı ördüm, gizem dolu hatun olduğumu sananların aksine bu bir koruma kalkanı.

Geçen hafta içinde ailemin yanına gittim, bir kaç gün de olsa nefes almaya ihtiyacım vardı. İstanbul'un görünen o güzel tarafını, tabiri caizse kaymağını yiyenlerin aksine, ben bu şehirden başlı başına nefret ediyorum, bunu da dip not olarak ekleyelim.


Dönüş yolunda, ailemin verdiği huzurun aksine bazı insanların nasıl da orosbu çocuğu olduğunu hatırladım. Uçak servisine bindiğim de içim huzurla doluydu, samimiyim derken.

Arka koltuğa oturan bir adi,  önce annesiyle sonra pek de edepli(!) arkadaşıyla şu şekilde konuşmaya başladı:

Şerefsiz: Ş, Annesi: A, Kankası: K

Konu tamamen, bu şerefsiz evladı ve bu şerefsizin talip olduğu kız hakkında.

Ş: Yok anne, beğenmedim. N*** abla neyin kafasını yaşıyorsa, kız için bana 54-55 kilo demişti, sanırım 70'e kadar yolu var. Bilirsin ben kiloya takığım, yok anne olmadı. 

A: uehuhehuehuhabeyhehuhe 

Ş: Tamam anacım, boşver bakalım ne olacak. Görüşürüz.

Şimdi bu muhabbete bakınca, masumane gibi görünse de alt yazıyı okumak çok zor olmasa gerek.

Gelelim ikinci rounda.

Ş: Oooo kanka nağber yaa! Hı ben de şimdi İstanbul'a uçacam.

K: ueuheuhuehuehuhe

Ş: Yoooogh hacı yaa, boşa gelmişim buraya. Kız değil, kızlık nereye bu hatun nereye. Resmen fil evladı. N*** abla bana hangi resimleri gösterdi bilmem ama resmen tam zıttı. Hani Murat'ın baldızı var ya Merve, he işte o bile model sayılır. Tamam yüzü harika sayılır da yooogh abi ya resmen. Baldırlar resmen kalas gibi, hani fil bile. Ne bileyim oooolum 70-75 falan sanırım. Hayır bana hastalık var falan dedi ama.

K:  ueuheuhuehuehuhe

Ş: Yahu benimle beraber olmak için zayıflarım falan da demiyo, yani banane yüksek mimar olmasından.

K: uehuheuhuehuhe

Ş: Tamam, ruhu çok güzel, zeki falan da abi ruhlar aleminde mi yaşıyoruz? 

K: ueuheuhuehuehuhe

Ş: Bilemicem.10 üzerinden 5 bile etmez hani. Boşa gelmişim, resmen ayı.

Konuşmanın gerisini yazamam, en son olarak arkamı dönüp cinsel tercihlerini de anlatmasın diye uyardım. Otobüsteki herkes kınadı herifi de ne yazar!

Şimdi ne demeli! Bu orosbu çocuğuna piç kurusuna ne demeli! İnsanları görselliği ile yargılayan, kendi ciğersizliğine ne demeli! Hayır kendisi sanki bana Keanu Reeves yani, lan bok  bile olamaz. Servisten inip de koşarak sandviç yemesi. Midemi bulandırdı.

İnsanoğlunun bu kadar değersiz olması.Belki de görüştüğü kız bu şerefsizi adam sandı ama elimde olsa arardım gerçek yüzünü anlatırdım. O gün o adam 45 dakika boyunca kankası ile kızcağızı aşağılarken, bütün kalbimle beddua ettim. Beddua kötüdür belki ama bazılarının yola gelmesi için kınadığını yaşaması gerekir: Dilerim evlendiği kadın mankenden daha manken olur ama her saniye ayak üstü bunu gelişigüzel aldatır!Amin!

Diyeceksiniz ki neden bu kadar nefret dolusun, yoksa senin de mi yaran var?

Hayır. İnanın yok. Kendimle barışalı çok sene oldu, ergenlik geride kaldı. Ama bazı şeyleri anlamak için illa ki yaşamak gerekmez, hissetmek de yeterlidir. Yeri gelince, dinden kitaptan mertlikten Türk erkeğinden şundan bundan övünen ama aslında bok olan bir nesil. Ben bu neslin neresindeyim acaba?

Ne yazık ki gelişimini tamamlamayan, annesi tarafından böyle oğlum, paşam diye yetiştirilen bu insancıklar, her yerde! Her zaman karşımıza çıkabilir, bunları görmezden gelmeyelim artık, lütfen!

Bkz: Bu yazıyı okumayan kalmasın.

Diyecek lafım kalmadı, şeytanından bulsun götverenler!

6 Mart 2016 Pazar

Olmayanı Olduran Kadınlar : Annelerimiz!


8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne dair yazacağım çok şey yok aslında. Kadının pek adı olmadığından belki.  Her sene sanki kadına pek değer verilirmiş gibi kutlanan, her yerde bayram havası yaratılmak istenen günlerden birisi Dünya Kadınlar Günü.

Belki dünyanın her köşesinde kadın hak ettiği değeri bulduğundan, kutlamalar yapılması, kadına olan saygının gösterilmesi olağan bir şey. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak bilinen bu gün zaman içinde nasıl da kadınlar gününe dönüştü, bilmiyorum ama bunda bile art niyet aramıyorsam ne olayım!

Erkek egomanyasının her daim üstün olduğu, kadının 2.sınıf muamele gördüğü ülkemde, 'kadınlar bir çiçektir' sloganıyla yapılan her şeye karşıyım aslında. Her sene aynı nağmeler okunurken, sayısız kadının tacize, tecavüze, dayağa, küfre, ölüme kurban gitmesi de ayrı bir ironi. 100 gram çükü var diye erkeğin kendine her şeyi hak, kadına ise günah saydığı bir dünyada kutlamalar yapılsa kaç yazar. Bu arada eğer dert et parçasıysa biz de daha alası kocaman memeler var, kaç gram eder acaba!

Hakkını arayan kadına feminist denirken, eşitlikten bi haber olan zihniyetin 'kadın dediğin mutfakta aşçı, sokakta hanım, yatakta fahişe olacak' mantığını sahiplenmesi de pek şaşırtıcı değil aslında. Kadına 'insan' gözüyle bakılmadığı, ya evde hizmet edecek ya da yatakta rahat ettirecek bir 'canlı' olarak bakılması da şaşırtıcı değil.

Televizyon programlarında uzatılan her mikrofona 'kadınlar bir çiçektir' cevabı ile cümleye başlayan erkeklerin hayatlarındaki kadınları fiziksel ya da ruhsal açıdan yıprattıklarını bilmek için alim olmaya gerek yok aslında.

Şimdi, bu yazıyı okuyan her hangi birisi olarak, beni 'erkek düşmanı, kesin yalnız birisi, evde kalmış, bunu alan olmamış' gibi etiketlerle istediğiniz kadar süsleyebilirsiniz. Size tek bir soru soracağım:

Babasını seven ancak babasından yediği dayaktan dolayı felç geçirmiş annesi olan bir kız çocuğuna siz ne deseniz kar eder?

Cevabını verecek yürekte olan varsa beri gelsin.

Life is Life!

Aradan asır geçmiş bir sik yol kat edememiş gibi hissediyorum. Türkiye gibi saçma sapan dönemlerde kendimi bloga vermek yerine yemeğe vermeseydim, belki de şu an Türkiye'nin bir numaralı blog yazarlarından birisi olurdum, gaz bedava!

Aslında uzun saatler bilgisayar başında 'ulan yazayım da iki kelime kendime geleyim' diye çok kalmışlığım hatta bunu dile getiren yazılar yazdığım var ama hepsi taslaklara kaydedilip sonrasında da silinmeye mahkum oldu. Belki de anlık değişen modumdan ötürü, yazdıklarım bir süre sonra saçma geldi. Bilemiyorum.


2010'dan bu yana bende değişen o kadar çok şey oldu ki. Geriye dönük yazılarıma baktığımda, değişmeyen tek şeyin 'sevgi' olduğunu fark etmek de aslında üzmedi değil. Hayatımda her şey kendi aleminde ayrı telden çalarken yıllardır aynı adamın aynı sabırla ve sevgiyle beni çekmesi şaşırtmıyor da değil hanisi.

Blog yazmayı özlemedim de değil, kendimi iş hayatının içinde öyle yormuşum ki, tembellik yapmanın artık sıradanlaştığı bir dönemdeyim. Allah'tan pek de monoton olmayan, her dakika skandalın, entrikanın, milletin arkasından kuyu kazmanın bolca olduğu bir işim var. Mesleğime dair gurur duyduğum şeyler olmasa, ev hanımlığına terfi etmek için bir saniye durmam. Gerçi o zamanda afakanlar basar, sıkıntıdan geberirim de belki kendimi çoluk çocuğa veririm bilemiyorum,

Aklımda 1 milyon tilki varken, kendimi buraya, kendi sayfama yabancı hissetmek de neyin nesi?
2010'da olsak sıçar söver, döver geçerdim ama şimdi 6 sene yaş almışken bu ağırkanlılık da neyin nesi?

Belki de artık pasta börek blogu açıp hanım hanımcık olmalıyım. Gerçi o zamanda içimdeki Üsturupsuz kadın ortaya çıkıp ulu orta söver.

Bilemiyorum.