6 Ekim 2012 Cumartesi

Feminizm Kocayı, Komünizm Parayı Buluncaya Kadardır

Aslında dün yazacaktım da fena bir halsizlik oldu, yine.
Zaten ne ara götümü doğrultacağım meraklandım. Pek bir yalnızım bu aralar. Fena. Dost diye sarıldığım herkes, gemi batmak üzereyken gemiden kaçan sıçanlar gibi teker teker hayatımdan çıkmaya başladılar, iyi mi oldu kötü mü oldu pek bir kavrayamadım. Her geçen gün daha bir kullanıldığımı anlayıp ana avrat saydığım kişi sayısı artıyor da o da pek ayrı. Şu zamanda temiz kalabilen nadir insanlar arasındayım, her şeyine bu konuda iddiaya girerim, fena sidik yarışım ona göre.

Evdekilerle konuşmak, her geçen gün suda yürümek gibi. Zorlaşıyor. Aile bağları kuvvetlenirken, benim gözümdeki anne kavramı ve dahası daha bir değişik hale geldi, bu da canımı sıkmıyor değil hani. Amına koduğumun hayatında götümü doğrultamamak, yoruldum be.

Her bir sike isyan etmenin kime ne faydası var deyip deyip susuyorum.
Boğazıma kilitlenenlerle parmak atıp çıkarsam mı acaba? Anlayamadım ki. Bindik bir kerevete gidiyoruz selamete hesabında resmen it ayağı yemiş gibi dolanıyorum. Aklım öyle bir karışık ki yeminlen, bakıyorum da baktığımı göremiyorum.

***

Uzun süre sonra ilk kez İstanbul'u gezelim dedik, çıktık dün yola. Topkapı, Ayasofya falan derken. Para verdik Müze Kartı'na. Pek iyi başlamadı ama bu gezimiz. Fotoğraf makinesini unutan Sevdiceğim'e pek surat yapmayım dedim de yine carladım saçma sapan. Kafa siken karı misali. Bok kafalı olabiliyorum bazen o ayrı. Klasik karı muhabbeti mi ne?!

Sonra, ansızın bir tartışma çıktı, yok işte saçma sapan şeylere saldırdık birbirimize. Ama görseniz pek bir sakiniz. Elimizde su şişeleri, etrafa bakarak, gram ses tonlaması yükseltmeden, gözler kısık, tartıştık. Sonra, ayrılalım'a kadar gitti de olay nedense el ele bütün sarayları gezmekle bitirdik geziyi. Bizimkisi de pek bir farklı ayak. Gerçi sonrasında, bütün saçmalamalarımın malum kadınsal muhabbetlere dayandığını anladım da sustum. Keçi peyniri gibi eridim gittim.

Bu arada sarayları gezerken anladım ki padişahlar cidden ağzının tadını biliyor. Ulan o nasıl saray, nasıl bir zevk. Yuh lan diyorum yuh! E bi de önceki insanlar nasıl bir dev'miş. O nasıl kılıçlar falan! Atalarımız o kadar devken bizim giderek küçülmemiz, tuhaf lan.

Sarayı gezerken, sanırım Topkapı. Bir elinde cep telefonu, bilmem ne model. Bir elinde Starbucks'tan aldığı bilmem ne isimli buzlu içecek. Ablamız saraydan bi'haber Ay buraaası da pek havasız cümlesini kullandı ve o an birbirimize bakar olduk Sevdiceğim'le. Sarayı bile beğenmiyor haspam deyiverdik ki.Hayır, ne bekliyorsa ırıspı. Böyle full havalandırmalı, süper teknolojik disko toplu bir mekan mı?

Disko topu götüne girsin.

Sonra, bir de ablamız okunan Kur'an'a laf etti. Ay bu ne diye?!
Haybismillah tövbe estafurullah.

Şöyle şuh ve sen bir pisliksin bakışlarımı attıktan sonra halime baktım da şükrettim.

Bol köfteyle gezimizi bitirdik de ben İstanbul'un güzelliklerine doyamadım, tıpkı Sevdiğim'in kokusuna doyamadığım gibi. Yaradan herkese versin bu hissi.

Amin!Dinimiz amin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Vay Edepsiz!Ne Söyleyeceksen Söyle Hadi!