13 Şubat 2013 Çarşamba

Düğünler Kadınların Birbirini Kıskanıp Tırnaklarını Sakladıkları, Zehirlerini Saçtıkları En Güzel Yerdir


Küçükken düğünlere gitmeye bayılırdım. Her düğüne giderken süs püs olduğumdan mı yoksa ailecek yapılan nadir etkinliklerden midir bilemem. Belki de her düğün,nişan,sünnet muhabbetine yeni ayakkabılar, kıyafetler alındığından mıdır? Aslına bakarsanız, şu an düşününce o günlerdeki en önemli şeyin heyecan olduğunu yavaş yavaş kanıksıyorum. Lakin o vakitler benim için çalgılı çengili merasimlere katılmak her şeyden daha bir önemliydi. Hoş, benim merasimlere katılmam pek bir anlam ifade eder miydi, sanmam ama çocuk aklı işte, pek sevinirdim.

Hatırlıyorum da şimdi, dayım evlendiğinde ilkokul 3'e başlamıştım. Nisan ayından olduğundan belli, resmi törene katılamamıştım. Malumane biz başka şehirde ananemler ise Ankara'daydı. Maaile herkes Ankara'ya gitmiş, beni hiç de sevmediğim halama bırakmışlardı, okulumdan uzak kalmayayım diye. Okul kimin umurundaydı ama işte annemin inadı, onlarla gidememiştim.

Halamda kaldığım o birkaç gün sanırım hayatımın en boktan, en aciz günleridir. Hala halamın elime kocaman bıçağı tutuşturup ZORLA sarmayı minik parçalara ayırarak yedirdiğini unutmam. Kendisi Buckingham Sarayı'nda büyümüş, efenim sanki dadılarla büyümüş gibi beni kuzenlerimin ve enişte beyin yanında küçük düşürmesi ise cabası. Neticede, terzi kızıydı halam. Biz gibi insan. İnsanlığından şüphe duymuyordum o günlerde ya, çocukluk. Derken, işkence bitmiş ve babam gelmişti.

Hiç unutmam, sınıfın kapısını çalmış, ilk aşkım saydığım öğretmenimden izin almıştı. Ah ne heyecanlanmıştım!

Sonrasında, ilk otobüsle Ankara'ya yola koyulmuştuk. Otobüsümüzün yolda kalması, başka bir otobüsü beklememiz, Ankara'ya 8 saatte gitmemiz bile heyecanımı bastırmamıştı. Neticede, dayım evleniyordu. O zamanlar, dayı demek çok farklıydı, candı, kandı! Herşeydi. Dayı deyince, bu yazımda kendisinden bahsetmiştim, dayım işte, evlilik öncesi ve sonrası dayım. Beni omzunda büyüten, babam bizi terkettikten sonra ise bana piç diyen dayım.Mevzuyu uzatmadan, dayım evlenecekti, ulan sanki ben evleniyordum.

Ananemlere varır varmaz, ilk sarıldığım kardeşimdi, sonra pamuk ananem- Nur içinde uyu! - Ve bittabi sonrası herkes. Ulan dayım evleniyordu! Çok heyecanlıydım!

Ertesi gün, alışverişe çıkacağımız için o kadar heyecan yapmıştım ki, bütün gece annemi uyutmamıştım, ne giyecektim, ayakkabım nasıl olacaktı, peki ya saçım? Hatırlıyorum, saçlarım o senenin modası küttü. böyle öne doğru uzayan ama arkası biraz kabarık gibi. Fotoğraflara bakınca,pek de yakışmış doğrusu.

Ertesi gün olmuş, hep beraber Kızılay'a inmiştik. Annem, kardeşim, rahmetli kuzenim, onun oğlu.

Önce adettendir, iner inmez otobüsten mis simiti yemiştik. Hatta sonrasında, biraz da yolluk almıştık.
Ve sonrasında, alışveriş. Çok güzel olmalıydım, dayım evleniyordu. En güzel ben olmalıydım, mal kuzenimden güzel olmalıydım.

Annemin amcası, ki şimdi kendisine Yaradan yardım etsin, çok hasta, bana ciciler hediye etmişti, parlak, simli ayakkabılar. Ve hayatımın elbisesi. Ankaralılar bilir, bir dönem Ankara'nın en taş mağazası. Libas Bebe'den kabarık, tüllü, renk renk elbise almıştık. Kardeşime de benzer şeyler almıştık, küsmemeliydi.

Ulan dayım evleniyordu.

Kına gecesi için hazırlık vaktiydi.

Evde kaç kişi vardı bilmiyorum ama sayarsak; ah çoğu Rahmetli oldu! Allah'ım!

Ananem, dayım, annem,babam, kardeşim,annemin yengesi,teyzesi,amcaları,ben,benle yaşıt kuzenim,diğer yengesi,dayısı,büyük kuzen abilerim,ananemin halası,gelinleri,torunları...

Ailem. En azından 30 kişi. Olsun, düğün vardı, kalabalık olurdu, onca ev vardı, herkes orda olmalıydı.
Akşam salona örtüler serildi, kuruyemişler poşetlendi, içine maddi değeri olmayan bilinmez ülkelerin paraları kondu. Esprisi olsun diye. Bozuk paralar tüle bağlandı.

Hazırlık tamamlandı, hem gülündü hem eğlendi.

Kına, nikah, düğün derken...

Dayım evlendi.

Çok mutluydum, düğün harikaydı, yemekler, para kapmalar, göbek atmalar. Ve ben ayrıca çok güzeldim. Harikaydı her şey.

Evlendi ve her şey değişti.

Ertesi sene babam evi terkedince, dayım ve her şey değişti. Dayım, can dayım gitti. Yerine, aksi, lanet bir adam geldi. Ve düğün son gündü.

O günden sonra, düğünlerden nefret ettim. Düğünler bana yapay, saçma ve ara bozucu geldi. Elimden geldiğince gitmedim hiç bir düğüne. Kendim için bile düğün istemiyorum bundan ötürü.

Ancak;

Geçenlerde bir düğüne, zoraki.Emri vaki üstüne, iş çıkışı. Üstümde hiç de düğüne uygun olmayan kıyafetler, zaten pek de anlamış değilim neden düğünlere öyle pek şaşalı normalde giymeyeceğimiz kıyafetleri giyerek gittiğimizi. Her neyse işte, gidiverdik pıt diye düğüne. Sırf gönül koymasın diye kayınbaba gidiverdik.

Mahalle arasında pek tıkış tıkış bir düğün salonuydu gittiğimiz yer. Küçücük masalara sıkış tıkış insanlar oturmuş, pistte davul zurna yan yana binlerce kişi. Halay ortamı. Pek tarzım olmasa da insanların neşeli anını paylaşmak adına izledim sesim çıkmadan. Sonrasında, insanların yüzlerini izlemeye başladım. Herkesin yüzünde zorundalığın vermiş olduğu bıkkınlık, kimisinde aman pasta gelse de yesek ifadesi ve çoğunda olmazsa olmaz, dedikodu yapayım, fesatlığın dibine vurayım durumu.

Zaten düğünleri sevmemek için 3 neden say deseler, en başta insanların düğüne mi yoksa dedikoduya mı geldiğini anlamıyorum, amına koduğumun akrabaları diyebilirim.

Düğün ortamı boktan, dağıtılan birer bardak kolalar boktan, tabaklara konulan hanımeller kurabiyesi de herşeyden boktandı. Neticede düğün benim olmadığından, kıskançlık sanmasınlar diye, sustum. Kibarlıktan gelin damada gidip de selam verelim, tokalaşalım dedik. Demez olaydık, üzerine geçirdiği, perdeden bozma gelinlik ve suratındaki pembe mavi makyajla suratsız geline hayırlı olsun demek zorunda kaldık. Nezaketen elini bile uzatmamakla birlikte yanındaki fıstık çocuğu da hak etmedi bence.

Tabi insanlara karşı ön yargılı olmamak gerek bilirim de yok böylesi. En azından bir gülümse bir bak. Yok.

Düğün boktandı, belki de kız ona içerlemişti. Belki de kaynanasıyla sıkıntı vardı ama ulan düğün onundu. Biraz gülümsemek gerekti.

Sonra geline baktım damada. Sonrasında mahalle arasında tepişen insanlara. Ve bir kez daha nefret ettim düğünlerden. Zamanında düğünlere gitmeme sebebimi benim değil ya baaaane hacı bahanesiyle savsam da başımdan artık yaş kemale erdi, olmuyor hacı.

Ama geçen düğünden sonra, bakınca; yok, düğünler bana göre değil, pek de tarzım değil, bahanesiyle...

Bana sorsanız, nedir hayalin diye, hayattan pek bir beklentim kalmadı ama yine de hayalimin düğünü, olacaksa dibe vuralım olmayacaksa olmasın. 

Yoksa ha nikah ha düğün, hepsinde bol dedikodu bol yalan.

Şu zamanda insanların mutluluğunu paylaşacak nadir insan kalmışken, dedim ya ha nikah ha düğün.

4 yorum:

  1. Gelinin egosunuda anlamadım, sanki zorla evlendiriyolar niye surat asıyosa :/
    Dayın için pek bişey diyemem ama kolpa yapmış sanki biraz..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla aksine bence çocuk kesin zorla evlendiriliyor olmalıydı, hani o kıza o çocuk çok fazla bence.

      Sil
  2. bayılırım kenar mahalledeki düğünlere.
    vasat müzik sistemleri, bayağı kostümler, simli ve abartılı dekolteler, sonradan görmelikler ve daha bir sürü şey.

    ay hele o basit ve kırsal insanların yapaylıkla dolu samimiyetleri...

    su bazlı kremalar ve bozuk pandispanyalar üstüne sürülen margarin odaklı krem şantiler ve sentetik vişne taneleri...


    ay ama sizin düğüne gelcem ben kız; kırmızı topuklu terliklerim, simli şeffaf şalım ve yoğun dekoltemle o cümbüşü kaçıramam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Of! O zaman benim gitmek zorunda olduğum her düğüne gitsene.
      Ve ayrıca, davetiyeyi gönderdiğimde gelmezsen o zaman neler yaparım bilemeyeceğim!

      Sil

Vay Edepsiz!Ne Söyleyeceksen Söyle Hadi!